Üç Siyah Kardelen Çiçeği

“Yaşamın en büyük dramı; insanların yok olması değil, mücadeleden yılmasıdır.”
Cemil Meriç

2016 yılı 20th Century yapımı Gizli Sayılar (Hidden Figures) biyografik drama, Margot Lee Shetterly’nin aynı adlı kitabından uyarlanan Amerikan filmi ile birlikteyiz. Konusunu gerçek yaşamdan almış olması filmi ilgi çekici kılıyor.

Senaryosu Allison Schroder, Theodore Melfi, Margot Lee Shetterly tarafından yazılan filmin yönetmeni senaryo yazarlarından Theodore Melfi’dir. Filmin yapımcıları arasında bulunan Pharell Williams, yaptığı müzikle filmin sürükleyiciliğini sağlıyor.

Başarılı kıyafet ve kostümler filmin dönemine hızla uyum sağlamamızı kolaylaştırıyor.
Birçok dalda ödüle aday gösterilen film 89. Akademi Ödülleri’nde 3 adaylık, 74. Altın Küre Ödülleri’nde de 2 adaylık elde eder.

Film, tarihin tozlu raflarında kalan Katherine Goble Johnson, Dorothy Vaughnan, Mary Jackson adlı üç siyahî kadının biyografisini gündeme taşıyor. NASA’nın uzaya araç gönderme macerasının ardında önemli rol oynayan bu üç kadının sumen altı edilmiş başarısını anlatıyor. Soğuk savaş döneminde Rusya’nın uzaya gönderdiği ilk uydu aracının ABD üzerinde oluşturduğu baskıyı düşünecek olursak filme bu pencereden bakmak seyirciye farklı bir bakış açısı kazandıracak.

Filmde üç kadın karakterimizin iş ve özel yaşamlarında ırk ve cinsiyet ayrımcılığıyla karşılaşmaları konu ediniliyor. Bu iki tehlikeli konuyu suya sabuna dokunmadan, tatlı sert bir üslupla aktarmayı başaranları tebrik ediyorum. Yapıp edip hiçbir şey olmamış gibi davranan Amerika düşünce dünyasının mükemmel yansımasına bu filmde bir kez daha şahit olacaksınız.

Karakterlerin önemli projelerde oynadıkları roller anlatılırken özel yaşamlarında anne, eş ve evlat gibi rollerin getirdiği sorumluluklarla birlikte geleneksel anlayışta resmedilmeleri, beyaz perdede bilinçaltımıza çizilen bilim adamı rolünden bizi epey uzaklaştırıyor.

1960’lı yıllarda liberalizmin çeşitlenmesiyle birlikte feminizmin ikinci dalgasının yayıldığı yıllardır. Birinci dalga kadın erkek eşitliğine odaklanırken ikinci dalga hukuki eşitsizlikler, iş yaşamı, aile, cinsellik konularını ele alarak alanı genişletmiştir. Filmde karakterlerimizin verdikleri mücadele bu bağlamda ele alınabilir.
Amerika’nın Rusya ile girdiği uzaya gitme yarışı sonucunda her türlü iş gücüne ihtiyaç duyan NASA, ABD’li kadınlara kapısını açar. Kahramanımız üç kadın, matematik alanında NASA’ya girmeyi başarır. Bu alanın kadınlara açılması elbette tesadüfi olmayıp kadının yaratılışından gelen kompleks ve ayrıntıcı düşünme tarzının etkili olduğu yadsınamaz bir gerçek olsa gerek.

Katherine Goble Johnson (Taraji P. Henson) matematik hesaplamaları ile NASA’da uzay çalışmalarına damgasını vurmuş, devlet nişanına layık görülmüş ilk Afro-Amerikan vatandaşıdır. Eşi vefat etmiş, üç kız çocuğu ve annesi ile yaşamaktadır. Kimlik bilgilerinin arasında dul tanımlamasının var olması ve evlendiğinde soyadının değişmesi bu döneme modern yaşam tarzı henüz uğramamış dedirtiyor. Person of Interest dizisinden tanıdığımız Henson, oyunculuğuyla bu filmde zirveye oturuyor. Diziyi izlemeyenlere de önerimiz olsun.

Katherine çalışma bürosuna ilk girdiğinde temizlikçi zannedilerek kucağına verilen çöp sepeti, girdiğim ortamlarda başörtümden dolayı “ben temizlikçi değilim” (!) demek zorunda kalışımı ve hissettiğim duyguları bana tekrar yaşatıyor.

Katherine’ın bürosundan çok uzaktaki tuvalete koşa koşa gidip gelirken yolda yağmura tutulup ıslak vaziyette elinde dosyalarla girdiği büroda garip bakışlar arasında gerçekleştirdiği haklı isyanı ve söylemi adeta bir manifesto gibi, muhatapları üzerinde soğuk duş etkisi yaratıyor. “Benim inci kolyem yok, çünkü o kadar maaş vermiyorsunuz” son cümlesiyle seyirciyi duygu seline boğuyor.

Bu durumdan etkilenen büro amiri Al Harrison’a (Kevin Costner) her alanda zalimliğe imza atan ABD algı medeniyeti “NASA’ da herkesin çişi aynı renktir” dedirterek tuvaletin “siyahlar giremez” tabelasını kırdırır, ırkçılığa ve cinsiyet ayrımcılığına meydan okutur. Yaptığı zalimliklerden bir de bize kahramanlık destanı çıkarır. Algı zihniyetinin beşiği ne de olsa, haklarını vermek lazım.

Dorothy Vaughnan (Octavia Spencer) çalıştığı birimde görevinin gerektirdiği bütün işi yapıyor olmasına rağmen, ten renginden dolayı hak ettiği müdürlük unvanını bir türlü alamaz. Bu girdaptan çıkmak adına kendisi ve çalışma arkadaşları için siyahların giremediği kütüphaneden çocuklarının yanında kitap çalma sahnesi, karakterin yaşadığı zorluğa bizi bir kez daha şahit tutuyor. Mücadelesinin sonunda NASA’nın IBM biriminin ilk Afro-Amerikan müdürü olur.

Mary Jackson (Janelle Monae) zorlu bir hukuk mücadelesinden sonra NASA ve ABD’nin ilk Afro-Amerikan mühendisi olarak tarihe adını yazdırıyor. Mücadelesinde ilk önce eşine sonra üniversiteden ders almak için başvurduğu mahkemedeki hâkime ten rengini değiştiremeyeceğini, ancak yasaları değiştirebileceğini ifade etmesi bizi bir kez daha kadınsan yalnızsın, siyahî bir kadınsan iki kere yalnızsın dedirtiyor. Tıpkı ülkemizde kadınsan ikinci sınıf vatandaşsın, başörtülü bir kadınsan ikinci kez sınıfın düşürülmüş üçüncü sınıf vatandaşsın dedirttiği gibi. Mahkemeden çıkarken attığı zafer çığlığı, ekran önünde bize onunla birlikte haykırma ihtiyacı hissettiriyor. Mary’ye destek çıkan mühendis arkadaşı nazi katliamında soykırıma uğrayan Yahudi asıllı bir ailenin çocuğu olduğunu söyleyerek mühendis olmayı başardığını, onun da başarabileceğini söylemesi holokost bağlamında Yahudilere göz kırpmayı ihmal etmiyor.

Film çaba, mücadele, azim, sabır, tevekkül ve dua konularıyla ebeveynlere, eğitimcilere ve herhangi bir alanda mücadele veren herkese ışık tutuyor. Her başarının altında bir mücadele olduğunu hiçbir mücadelenin kolay kazanılmadığını anlatıyor. Özellikle yattığı yerden annesinden su isteyen, sigara için babasından harçlık alan gençlere toplum ve vatanı ilgilendiren konularda sosyal medyada duyar kasmanın yeterli olmadığını birilerinin anlatması gerekli.

Amerikalıların işledikleri her hata sonrasında kabahati özründen büyük tarzında yaptığı filmlerden biri olup her anlamda klişe bir Amerikan filmi olmuş. Beklentinizi yüksek tutmayın. Filmi eğitimcilerin ve ebeveynlerin 8+ mutlaka izlenmesi gereken film kategorisine dâhil ediyorum ve izlemenizi öneriyorum.
Söz konusu hayatınız olduğunda, son sözünüz mücadeleniz olur.

İyi Seyirler.

Eğitimci Yazar

Sümeyye Özer Doğan

Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et