Nefis Muhasebesi – “Bize bir nazar oldu, Cuma’mız Pazar oldu. Ne olduysa hep bize azar azar oldu.” (Arif Nihat Asya)
Yeryüzünde ve gökyüzünde var olan her şeyin sahibi Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bir ‘BAHÇE’ den bahseder ve şöyle der :
“Sizden biri arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, içinde ırmaklar akan ve kendisi için orada her çeşit meyvenin bulunduğu bir BAHÇESİ olsun da bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! Düşünesiniz diye Allah önünüze açık işaretler koyuyor”. (Bakara suresi 266).
Doyumsuzluk Girdabı Kendine Çekerken…
Böyle mi arzu etmiştik yoksa! “Belli bir yaşa geldiğimizde çocuklarımızı mal ile destekleyelim, sıkıntı çekmesinler?”
“Her birine birer daire yapalım, arabaları, yatları, katları olsun… Hayattaki başarımızı bunlarla mı ölçüyoruz yoksa?
Sanki bizim asıl görevimiz, bu dünyadan göç etmeden önce çocuklarımızı mal ile garanti altına almak, bu Allah aşkına? Bu yüzden olsa gerek mala karşı, dünyalık şeylere karşı bir hırs oluşuyor yüreğimizde…
Araba alıyoruz; birkaç yıl geçmeden değiştirmenin derdine düşüyoruz.
Cep telefonu alıyoruz; altı ay geçmeden yeni çıkan modele koşuyoruz.
Evimizin eşyaları eskimeden yeni modeller almanın peşindeyiz.
Sadece ihtiyacımız olanı almak yeterli iken, ihtiyacımızdan fazlasını da biriktirme derdine düşmüyor muyuz?
Çocuklarımızın en mutlu gününde onları evlendirirken bile “Şunu da alsak bu olmazsa olmaz, aman ha; eksik bir şey bırakmayalım” diye kendimizi gereksiz telaşelere sokarken çocuktu torundu diye diye ömrümüz bir hayli ilerlemiş olduğunu fak ederken, yaş yetmiş olmuş ama işimiz hala bitmemiş gibi hâlâ sahte mutluluk telaşındayız.
Nefis Muhasebesine Çağrı
Nefis Muhasebesi – Bir doyumsuzluk girdabının tam da içinde hapsolmuşuz da farkında bile değiliz. Bu kadar doyumsuzluğun üzerine böyle bir anlayışın, düşüncenin üzerine gelecek inşa edilebilir mi?
Çocuklarımızın geleceğini düşünürken onların ahlaklı, merhametli ve kanaat sahibi olması, bunun yanında paylaşmayı bilmesi, sorumluluk alması konusunda da bir gayretimiz var mı?
Gerçekten bu konuda da bir telaş içinde miyiz?
Allah Resul’ü: “Anne – Baba çocuğuna güzel terbiyeden başka daha güzel bir şey bırakamaz” derken ne demek istemişti?
Allah Kuran-ı Kerim’de, “Şükrederseniz elbette nimetimi arttırırım” (İbrahim Suresi 7) buyururken, bizlere bu şekilde bir nevi garanti sunarken, neden gereksiz telaşlara kapılıyoruz ki?
Doyumsuzluk girdabından kurtulmak istiyorsak doktorun hastasına sunduğu reçete gibi Allah da kullarına bir reçete sunuyor. Bunu Bakara suresi 265.ayetinde yine bir ‘BAHÇE’ örneği vererek anlatıyor ve şöyle diyor
“Mallarını Allah rızasını dileyerek ve içlerinden gelerek harcayanların misali ise tatlı bir yamaçta bulunan, üzerine bolca yağmur yağan, bu sebeple ürününü iki misli veren bir BAHÇE gibidir; şayet sağanak yağmazsa bile incecik bir çisilti yağar. Allah yapıp ettiklerinizi görmektedir’’.
Nefis Muhasebesi – Evet evet, aynen öyle diyor; “Yağmur yağmasa, sadece çisilti gelse o bahçeye, yine ürün iki misli olur, bereket olur” diyor.
Mal biriktirerek değil de bunu Allah için, O’nun rızasını kazanmak için infak edersek o zaman çoğalacak, diyor.
Allah başka bir örneği de Hz. İbrahim’den veriyor bizlere…
Hz. İbrahim’in (as) çocuğu olmuyordu.
Yaşı da bir hayli ilerlemişti.
İhtiyarlık çağında iken Hz. Hacer validemizden İsmail (as) dünyaya geldi.
Aradan belli bir zaman geçtikten sonra, Allah, Hz. İbrahim’ e(as), Hz. Hacer’le oğlu İsmail’i Beyt-i Harama götürmesini vahy etti. Ana ile yavrusunu Kâbe’nin kurulduğu bugünkü zemzemin olduğu yerde, yani o zaman “hiç kimsenin olmadığı bir yere” bıraktı ve oradan ayrıldı. Hz. İbrahim Mekke’nin üst tarafında “Seniyye” denilen yere gelince geri dönüp baktı; hüzünlü bir şekilde ellerini açtı.
Ne demiş olabilir hiç duydunuz mu? Bizler de aynı imtihana tabi olsaydık ne derdik acaba?
Yıllardır çocuk hasretiyle yanıp tutuşan İbrahim (as), çocuğunu bırakıp gitmek zorunda kalmış ve dudaklarından ilk şu cümleler çıkmıştı: “Rabbimiz namazı dosdoğru kılsınlar”. (İbrahim suresi 37.)
Evet evet, aynen bu cümleler döküldü dudaklarından… Eğer bizler de Kur’an’daki bu örneklere gözlerimizi ve kulaklarımızı kaparsak; duyup da üstümüze almazsak, buradan doğru sonuçlar çıkaramazsak ömrümüz boyunca peşinden koştuğumuz şeyler sadece heva ve hevesimiz olur.
Selâm ve selâmet, Hüdâ’ ya tâbi olanlar üstüne olsun!