İstanbul’un Fethi Sıradan Tarihî Bir Olay mı?

İstanbul’un Fethi – İnsan haklarının en önemlilerinden biri, din ve vicdan hürriyetidir. Bu haklar, zulme eğilimin fazlasıyla hâkim olduğu savaşlarda daha da önem kazanır. Bu kısa tarih yazısında, insan hakkını ve hukukunu koruma hususunda övgüyü hak eden Türkler hakkında bir fikir hatırlatmak isterim.

Fransa İlmî Araştırmalar Merkezi üyelerinden Jean- Paul Roux’un “Türkiye/ La Turquie” adlı, Paris-1953 baskılı eserinin 64. sayfasında Orta Asya Türklerinden bahsederken şu kısa ifadeyi yazar:

“Türkler, dini bakımdan, daha fazlasının mümkün olmayacağı kadar hoşgörülüdürler.” Bu gerçek, Türk milletinin Müslüman olmasından sonra da değişmemiş; millî anlayışını ve bakış açısını, İslâm’la perçinlemiştir. 

Bizans’ın Ermenilere ve Süryanilere Yaptığı Zulümler… 

İstanbul’un Fethi – Bizanslıların Gregoryen Ermeniler ile Süryanileri Ortodokslaştırmak için yaptıkları zulüm ve işkenceler, hem Ermeni, Bizans ve Süryani tarihlerinde, hem de yeni Batı kaynaklarında bütün ayrıntılarıyla anlatılır.

Süryani ve Ermeni papazları tarafından yazılmış tarihlerde Türk padişahlarının iyilikleri ve hoşgörülü tutumları methedilirken, bu padişahların en fazla övülen erdemlerinin başında, din ve vicdan hürriyetine gösterdikleri sosuz saygı geliyordu.

Gelelim Fetih Gününe…

İstanbul’un Fethi – Bütün bu gelişmeler sonunda Türk ordusu, 29 Mayıs şafağından önce, kuvvetli bir rivayete göre de gece yarısından sonra saat 1 ila 2 arasında, karanlıkları tekbirlerle inleterek bütün cephe boyunca genel taarruzu başlatmıştır.

Bu genel hücum, muhtelif dalgalar halinde bir iki saat sürdükten sonra, “Şahî” denilen büyük toplardan birinin surlarda açtığı bir gediğe saldıran Anadolu Türk neferlerinden “Ulubatlı Hasan”, Topkapı surlarına tekbirlerle çıkıp sancak dikerek İstanbul’a ilk giren Türk askeri olma şan ve şerefini kazanmıştır.

Fatih, bu ilk gediğin açılması üzerine askerine dönüp:

“Evlatlarım, ben de sizinle beraber ölmeye hazırım!” deyip yeni bir dalganın en başında kılıcını çekip at sürmüş, bizzat Topkapı gediğine atılmıştır.

O sırada Edirnekapı ile Türklerin “Cambazhane Kapısı dedikleri “Kerkoporta” arasında açılan gediğe hamle edenler, iki sur arasında bir müddet çarpışmıştır. Bu çarpışmanın hemen ardından da şehrin içine girip Edirnekapı’daki son Bizans savunma askerlerini arkadan çevirmiştir. Sonunda, Türk ordusu aynı anda 3 noktada düşmanlarını mağlup ederek vuruşa vuruşa şehre girmiştir.

Bizans savunmasının en önemli komutanı olan Cenovalı Giovanni Giustiniani”,  bu vuruşmalar sırasında aldığı bir yaradan dolayı, Bizans İmparatoru’nun ricalarına rağmen, adamlarıyla beraber Haliç’teki Latin gemilerinden birine binip uzaklaşmış ve artık o andan itibaren de İstanbul’un savunması büsbütün kırılmıştır. Surlar zapt edilir edilmez Bizans bayrakları sökülüp atılarak yerlerine Türk bayrakları çekilmiştir. Osmanlıların yaptıkları savaşlarda kaleler fethedildiği zaman surların üstünden derhal ezan okumak yaygın bir gelenekti.

53 gün süren bu muhteşem fetih manzarasını gören büyük Fatih’in, derhal atından inip surların önünde şükür secdesine kapandıktan sonra, otağına çekilip devlet erkanının tebriklerini kabul ettiği rivayet edilir.

29 Mayıs 1453 İstanbul’un fethi ile artık Ortaçağ kapanmış, insanlık tarihinin Yeniçağı başlamış ve Osmanlı Türk devleti, bu andan itibaren Doğu Roma İmparatorluğu’nun yerine geçmiştir.

İstanbul’un Fethi Sıradan Tarihî Bir Olay mı?

Bu duygu ve düşüncelerle İstanbul’un Fethi’ni kutluyoruz.

2 İmparatorluk, 4 Krallık, 10 Prenslik yıkan 1058 yıldır yıkılmayan Bizans’ı yıkarak İstanbul’u başkent yapan, gemileri karadan yürüten, çağ açıp çağ kapayan, peygamber övgüsüne mazhar olan, 9 yaşında hafız, 14 yaşında padişah ve 21 yaşında Fatih olan Fatih Sultan Mehmet Han’a Fatihalar gönderiyorum.

Sevgi ve saygılarımla…

Kaynak: “Fatih ve Fetih” İsmail Hami Danişmend, Timaş Yayınları, İstanbul-2008.

Yazar – Ahmet ÜNLÜ / Eğitimci-Yazar

Bir Cevap YazınCevabı iptal et