Gülümsemenin Gücü – Ekonomiyi Bir Bebeğin Gülüşü Kurtarabilir!
Sergen Sazak yazdı.
Her ne kadar bebekler, dünyaya ağlayarak gelseler de bu geçici bir durumdur ve akciğerlerinin açılması için Rabbin insan türüne verdiği bir lütuftur. Ancak daha sonraki ağlamaları, bir yetişkin gibi, acıdan, açlıktan, diğer insanların kötülüklerinden veya altının kirlenmesinden olabilir.
Bebek karakterinde “asıl” olan ağlamak değil, “gülmektir.” Gülüş ve gülücükler bebeğe yakışır. Yetişkin insanlar gibi, bebekler de gülümsediklerinde, bu gülümsemesi etraftaki insanlara sirayet eder. Bunun nedeni beyindeki ayna nöronların devreye girmesi ve bebeğin etrafındaki insanların algılarını olumlu olarak etkilemesi; sonunda hep birlikte gülümseme veya kahkaha ortamının doğmasıdır.
“Bebeğin tebessümü, Rahmetten tevellüd eden mâsumâne bir tebessümdür.” (Bediüzzaman)
Gülümsemenin Gücü – Genellikle olumlu durumlarda attığımız bir kahkaha, gülümsemek, neşeli olmak gibi mutlu edici davranışlar çevremizdekileri kolayca etkiler; onlar da bize katılır. Sevinç gözyaşı döken bir annenin evladına sarılmasını çoğu kez biz de sulu gözlerle takip ederiz. Tabii bu konularda kimse Yeşilçam filmlerinin eline su dökmez.
Bebekler daha yürümeden önce gülmeye başlar. Bebekler neden yürümeyi öğrenmeden önce, gülümsemeyi biliyorlar ve kıkırdıyorlar? (Eminim hayalinizde bu durumda olan bebekler canlanmıştır!)
Burada gülümsemeyi veya tebessümü anlamak gerekir.
“Tebessümün bir sadaka” olduğuna dair Hz. Muhammed (sav) hadisleri vardır. Demek ki, bir tebessüm toplumsal bir dalgaya dönüşebiliyor. Zaten tebessümün doğasında, doğru ve normal bir yayılma özelliği vardır.
Bu yazıyı okuduktan sonra iş yerinde mesai arkadaşınızla veya komşunuzla karşılaştığınızda, selam verirken yüz ifadeniz gülümser olsun; %100 garanti veriyorum; o da size cevap verirken yüz ifadesini neşeli hale getirecektir. Çünkü bu tavırda bir güven kokusu ve dokusu vardır.
Gülümseme ve Güven
Gülümsemenin Gücü – Güven, Allah’ın Mü’min isminden O’na inanan insanlara da verilen ortak bir isim-sıfattır ve anlamı da “Güvenilen” demektir.
Öyle ya, şu hayatta Allah’tan başka kime güveneceksin ki? Meşru rızkını taahhüt etmiş, güneşin yarın da, bir yıl sonra da 100 yıl sonra da saat kaçta doğacağını bilebiliyorsun ve takvim oluşturuyorsun.
Allah’tan başka dostum olmadığını çoğu kere anlamıştım zaten. Ancak toplumun da Allah’a güvendiği kadar birbirine güvenmeleri şarttır. Benim bebeklerin neden güldüğüne dair bulduğum cevap da tam budur. Gülmek veya tebessüm etmek bir güven göstergesidir. İnsanlar güven inşa etmek için kahkahayı kullanırlar. Güven insanı insan yapan temel bir sıfattır.
Ani şeylere de güleriz.
Bir bebek, bir kişinin artık yüzünü göremediği zaman orada olduğunu unutur ve böylece anne ya da baba tekrar ortaya çıktığı anda beklenmedik bir zevkle güler.
Beklentilere meydan okuyan şeylere de güleriz.
Gülümsemenin Gücü – Ortak normları ihlal eden aykırı şakalara gülüyoruz. Ünlü komedyenler bunu yapıyorlar. Yürürlükte olan neler varsa, ona karşı aykırı bir şeyi muzip bir şekilde sunuyorsa ona güleriz.
Bu nedenle, yaptığımız şeylere gülen biriyle karşılaştığımızda, muhtemelen aynı kültürel beklentilere sahip olduklarını ve aynı normları paylaştıklarını biliyoruz, ama alınmıyoruz. Çünkü aramızdaki ilişkide bir “güven” gizlidir.
En içten gelen hoş bir gülüş ise güvenilirlik katsayısı daha fazla olan insanlara karşı gösterdiğimiz gülüştür. Hatta kendimizi frenleyemeyip boynuna da sarılırız.
Kısacası kahkaha, tebessüm, gülücük, kıkırdamak vb. adı ne olursa olsun tüm bu davranış, insan toplumlarında güvenli bağ oluşturan önemli, fıtri, sünnet olan bir davranıştır.
Güven, işbirliği için çok önemlidir. Güvenli ortam ve güvenli insanlarla birlikte, çalışmaktan çok daha fazlasını başarırız. Ancak işbirliği risk gerektirir ve riskin üstesinden gelmek güven gerektirir.
Kahkaha gibi mekanizmalar küçük topluluklarda daha fazla işe yarıyor. Ekonomik deneyler, sosyal açıdan daha uzak olan başkalarıyla etkileşime girdiğimizde güvenimizin azaldığını gösteriyor.
Güveni daha büyük insan kitlelerine, hatta küresel gruplara yaymak için insanlar dinlere, pazarlara ve hukukun üstünlüğüne dayalı yeni kurumlar inşa etmişlerdir.
Bir gülümseme (güven oluşturur; bir güven de) enflasyonu bitirebilir!
Günümüzde güven, paramızı tutan bankalardan işyerindeki ilişkilerimize, satın aldığımız markalara kadar ekonomiye nüfuz ediyor.
Paylaşım ekonomisi, e-ticaret ve blok zinciri gibi en önemli yeniliklerden bazıları güven etrafında inşa edilmiş fikirlere dayanıyordu.
Bir zamanlar bir yabancının arabasını veya hatta evini paylaşma fikriyle alay etmiştik, ancak bugün her şey satılarak çok sayıda ortağınız olabiliyor. Çünkü o kağıt parçaları kağıt olduğu için değil, insanları birbirine güvenle bağladığı için değer kazanıyor.
Güven, itibara dayanır.
Kişisel fedakarlığı içeren maliyetli eylemler yoluyla itibar oluştururuz ve bir kez kazandığında bu itibar, ağızdan ağıza başkalarıyla paylaşılan bir meta haline gelir.
Pazar öncesi kabilelerde, atalarımız kime güveneceklerini takip etmek için gayri resmi dedikodu ağlarını kullandılar. Zamanla, bu gayri resmi güvenin yerini parayla oynayan kurumlar aldı, ancak güven ihtiyacı devam ediyor.
Markaları kime güveneceğimizi bilmek için bir kısaltma olarak kullandığımız için markalar, “güvendiğiniz marka” olmak için yarışıyor. Amazon gibi çevrimiçi pazarlardan başlayarak, bu güvenin gittikçe daha fazlası çevrimiçi hale geldi ve bir zamanlar dedikoduyla iletilen algoritmaların yerini aldı.
Güven, başarmanın enerjisidir.
Gülümsemenin Gücü – Adam Smith 1776’da ulusların zenginliğinin uzmanlaşma ve işbölümünden kaynaklandığını savundu. Bu analojiyi Bediüzzaman Said Nursi manevi iştiraklere bir örnek olarak gösterdiği İhlas Risalesi isimli kitabında işler. Adam Smith’in “İğne yapan adamlar analojisi” özel görevler yapan 18 kişilik bir fabrikanın, iğneleri tek bir kişiden çok daha fazla ve çok daha hızlı yapabildiğiydi.
Bugün, kitap satın almak gibi en basit iş, ağaçları kesen oduncudan sayfaları dolduran yazara, işlemi gerçekleştiren bankalara, kitabı kapınıza getiren teslimat hizmetine kadar binlerce kişiden oluşan bir tedarik zincirine dayanmaktadır. Bu adımların her biri güven gerektirir.
Tüm dünyaya şöyle yukarıdan bir yerden baktığınızda insanın bozduğu ve bozulduğu sistemden çok çektiğini, şimdi yeniden güven inşa etmesi gerektiğini bir bebeğin gülümsemesinden anlamak mümkün olacak.
Salgından küresel iklim değişikliğine kadar dünyamızın karşılaştığı en büyük sorunların tümü, küresel ölçekte işbirliği ve güven gerektiriyor.
Güven, insan olmanın daha da merkezi hale gelecektir; tabii ki bebekleri, çocukları, yetişkinleri, kısacası herkesin içinde doyasıya gülümsediği bir dünya olursa…
Özetle:
Gülümsemenin Gücü – Bebekler, yürümeden önce altın bir kalbe sahip olduklarından gülerler, çığlık atarlar, kıkırdarlar, mini kahkaha atarlar; çünkü insanlar kahkahayı güven inşa etmek için geliştirdiler.
Bebekler, fıtri olarak kendilerini besleyip büyütecek olan anne ve babalarının doğrudan kalbine; altın kalbine hitap ederler.
Toplumsal güven bir gülücük gibi altın kalpleri harekete geçirir. Güven tebessümü; tebessüm güveni inşa eder.
Güven, işbirliğinin, işbirliği de medeniyetin temelidir.
Günümüzde, hemen hemen tüm ekonomik kurumlarımız hala yatırım aracı olarak “altına” güveniyor; oysa altın, Rahmanın, bebeğin altın kalbine koyduğu o masumane kahkahasında geliyor.
Bunu da en iyi bebekler bilir; “sarraf bebekler.”
Şimdi de İzleyin; Bebek kahkahası değil ekonomiyi, dünyayı bile iyileştirebilir! Gülmek serbest; tutmayın kendinizi!