Eğitim ve Şiddet günümüz toplumlarının en büyük belalarından biridir. Dünyanın her ülkesinde kendi çapında şiddet olayları ne yazık ki yaşanıyor. Günümüzde, duygu hırpalayan ve gündeme sıklıkla gelen kadına şiddetten tutun, hayatını öğretmeye adayan müşfik öğretmenine şiddet uygulayan vandal ruhlular oldukça, üzülerek söyleyelim ki, herkes bir şekilde şiddette maruz kalıyor.
Gün geçmiyor ki eğitimde şiddet haberi duymayalım; geldiğimiz nokta, aslında ağlanacak halimizin bir yansımasıdır. Eğitimde şiddet, toplumdaki şiddet eğitiminin yansıması bir yanlış eğitimdir.
Toplumda şiddete maruz kalmayan yok gibidir. Bilindik şiddet türlerine şimdi bir de sosyal medya üzerinden uygulanan siber şiddeti de ekledik. Diğer şiddet türlerini de bilmekte yarar var:
- Fiziksel şiddet
- Cinsel şiddet
- Duygusal şiddet
- Ekonomik şiddet
- Siber şiddet
Bu suçlar bu toplumda işleniyor; hem de sıklıkla.
Özellikle eğitimcilere yapılan şiddet, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” sözüne inanmış bir Müslüman topluma hiç yakışıyor mu? Neredeyse bu anlayış, “Bana bir harf öğretenin katili olurum” düşüncesine dönüşmüş.
Aslında, şiddet konusunu bir meslek grubu üzerinden tartışmanın doğru olmadığına inanıyorum. Ancak toplumun mihenk taşları öğretmenler olduğundan, toplumsal bir problem/hastalık olan şiddet konusunu yine eğitimle öğretmenler çözecektir; ancak toplumsal destek olmadan olmaz.
Öğretmenler niçin şiddete maruz kalıyorlar?
Eğitim ve Şiddet – Bu konuda çok sayda makaleler yazmalıyız. Öğretmenler yaşadıklarını anlatmalılar. Belki bu anlatılanlardan kitaplar bile yazılabilir, eğitim fakültelerinde akademik araştırmalara konu olabilir.
Her şiddetin, şiddeti gösteren tarafından uydurulmuş bir mazereti vardır. Hepsinin de haklı gerekçeler ortaya koyduklarını görürsünüz. Bunlar, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, eğitim ve ahlaki nedenler olabilir.
Peki neden memurlar içinde “okul” lar hedeftir?
Eğitim ve Şiddet – Neden olacak; ruhsal problemli insanların hedefinde görünen meslek grubu okullar kapsamında öğretmenlerdir; görünürlüğü ve insanlara yakınlığı en kısa mesafede olanlar öğretmenlerdir.
Bunun yanında, memur istihdamında ve memurların devlete hizmet anlayışında, son yirmi yılda çok büyük değişim oldu. Hizmetkar devlet derken, memurlara karşı düzeyi düşük insanlar tarafından kaba davranıldı; bu değişim bütün resmi kurumlara yansıdı, en şiddetlisini eğitim camiasında gördü.
Elbette, uzun yıllar karşı çıktığımız yanlış düşünce şuydu: Birey, devlete hizmet eder, asıl olan devlettir hatta birey devlet için feda edilir. Tarihte örnekleri olduğu gibi yakın tarihimize kadar memuriyetin, bu anlayış üzere olduğunu yaşadık ve gördük.
Oysa, boyut değişti; hizmetkar devlet ve hizmetkar memur yaklaşımı bürokrasiye telkin edildi. Ülkemizde de, 21.yüzyılda, tüm dünyada bireysel hak ve hürriyetlerin yayılması, bireyin ön plana çıkması ile ülkemizde de birey ön plana çıktı. Bu süreçte “devlet, birey için vardır, birey olmaz ise devlet olmaz”, anlayışı kabul gördü.
Bu anlayış otoriter memuriyet anlayışının ortadan kalkmasına sebep olduğu gibi, iletişime açık problem çözen millete hizmet eden memur (hizmetkar) anlayışına da sebep olmuştur.
Buraya kadar yanlış yok. Yanlışlık şurada başlıyor:
Ancak bürokrasi, yılların getirdiği var olanı (vesayet) koruma, direnme alışkanlıkları ile bu yeni duruma direndi, dönüşüm çok da istenilen seviyede olmadı. Alışkanlıkları devam eden valiler, kaymakamlar, müdürler, amirler oldu. Böyle olunca kurumlar arasındaki farklı uygulamalar tartışmalara, yer yer şiddete zemin hazırladı.
Örneğin; okula gelen veli, öğretmen ve okul idaresi ile her zaman görüşme imkanı bulduğu ve derdini anlattığı halde, diğer resmi kurumlarda aynı kolaylığı görmedi.
Biraz daha ileri gidelim: Veli, okulda eğitimin bir parçası olduğundan bir paydaş olarak söz sahibi oldu, değer verildi ve değer gördü.
Milli Eğitimdeki bu yaklaşım, kamu kurumları içerisinde Milli Eğitimi en şeffaf kurum haline getirdi. Bu olması gerekendi; ancak karşılığı şiddet olmamalıydı.
Eğitim camiasının, bu dönüşüme itirazı yoktur; ancak olması gereken de bu değildir. Nasıl ki eğitimci, velinin mesleğine karışamıyorsa, eğitimcinin yapacağı işlere veli karışamazdı/karışmamalıydı. Aksine “en iyisini öğretmen bilir”, diye saygı duymalıydı. Kültürümüz de inancımız da bunu gerektirirdi.
Eğitimcilerin şiddete maruz kalmasının en önemli sebebi Nedir?
Eğitim ve Şiddet – Eğitimcilerin bireyi ön plana çıkaran saygı ve sevgiye dayalı yeni hale erken uyum sağlamalarıydı.
Bir başka neden ise, oluşacak olumsuzluklara karşı –şiddet gibi- merkezi otoritenin hazırlıksız olmasıydı. Bu yeni halin devamını sağlayacak olan öğretmen değil, merkezi otorite, kanunlardır.
Şiddet karşısında yaptırım /yasal takip bakanlık tarafından yapılmaması öğretmenleri mağdur etmiştir.
Şunu demiyoruz; şiddet sadece veliden gelir, hayır; öğretmenden de kaynaklanabilir. Burada yapılması gereken sadece idari soruşturmalar değildir. Aynı zamanda süreci sonlandıracak hukuki işlemler yapılması gerekir.
Eğitimde şiddete maruz kalanlara destek verecek Bakanlık avukatları olmalıdır. İllerde, nüfusları oranında Milli Eğitim Bakanlığı avukat istihdam edebilir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı için ayrıcalık değil zorunluluktur.
Eğer şiddet, kamuda topyekûn önlenecekse, tedbirler önce öğretmene şiddeti önlemeye yönelik olmalıdır. Burada oluşacak farkındalık tüm kamu kurum ve kuruluşlarına olumlu yönde yansıyacaktır. Eğitim çalışanları, savunmasız bırakılırsa, üstüne üstlük bir de BİMER veya CİMER gibi her aklına esenin şikayet ettiği merci üzerinden bastırılmış bir camia haline gelirse, bundan eğitim, öğretmen, yönetim, aile ve gelecek kuşaklar zarar görür.
Böyle ortamlarda hangi öğretmen zevkle ders anlatabilir?
Eğitimcilerin kamuoyundan beklentisi
Eğitim ve Şiddet – Öyle bir kamuoyumuz var ki, öğretmenin bir öğrenciyi uyarması bile suç olabiliyor; linç kampanyaları yapılıyor. Bireysel bir hatadan dolayı eğitimcilerin tümü hedefe koyuluyor. Eğer hatalı eğitimci varsa –kötü örnek olmaz- o eğitimcinin hatasını bireyselleştirmeli, genellemeye fırsat vermemelidir.
Aynı zamanda öğretmene karşı işlenen şiddet olayı varsa, öğretmenler kamuoyundan daha yapıcı ve daha duyarlı olmayı bekliyor.
Eğitimcilere herhangi bir şiddet var ise;
Öğretmenler, başta Bakanlık olmak üzere, Vali ve Kaymakamlardan aynı oranda kınama ve destek bekliyorlar.
Hatta her şiddet olayına müdahil olmalarını, neticelendirmelerini ve sonucunu kamuoyuna paylaşmalarını bekliyorlar.
Bu paylaşımlar, zaman içerisinde, şiddeti yapanın yanına kar kalmadığına kanaat getirir ve hafızalarda kalırsa, şiddet aynı oranda azalır, toplumun bütün kesimlerine olumlu katkı sağlar.
Sonuç: Şiddet, toplumsal bir hastalıktır.
Bu hastalığı ortadan kaldırmak için herkesin üzerine düşen görevler vardır. Bu hastalığı toplumda iyileştirecek olanlar arasında en önemli görev eğitimcilerdedir.
Bundan dolayıdır ki, toplumda eğitimcilere şiddete sıfır tolerans olmalıdır.
***
Rahmet dileğiyle…
Görevi başında öğrencileri tarafından şehit edilen okul müdürü Ayhan Kökmen hocaya, Hukuk fakültesi hocası Ceren Damar Şenel’e ve diğer tüm şehit öğretmenlere binlerce rahmet dileğiyle…
***
NOT: Konuyla ilgili görüşlerini Yeni Eğitim Dergisi okurlarıyla paylaşmak isteyen makale yazıp, aşağıdaki adresime gönderebilir.
Saygıyla…