Eğitim Araştırmaları – 2021’in En Önemli 10 Eğitim Araştırması

Eğitim Araştırmaları – Ülkemizde pek rastlamadım; bazı ABD’li araştırma kuruluşları, yıl biterken kolları sıvayıp, farklı sektörlerde farklı konularda araştırmalar düzenliyorlar. Bu alanlardan biri de eğitim sektörü. Böylece, bir yıl sonrasına devredilen önemli problemleri veya rahatlatıcı önemleri ve çözümleri nazarlara sunuyorlar.

Eğitim denilince malum girdiler, süreçler ve sonuçlar akla gelir: Okul ortamı, yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, eğitim materyalleri ve teknolojileri, eğitim harcamaları, veliler gibi iç ve dış değişkenler ile bunların süreç içinde kullanımı akla gelir. Sonuçlar ise iyi yetişmiş öğrenciler üzerinden uzun vadede parlak bir gelecek demektir.

Eğitim üzerine yıl boyunca binlerce araştırma yapılıyor. Bunlar içinde en çok üzerinde durulan konuların başını “iyi okul” kavramı çekiyor.  Daha neler yok ki, uzman öğretmenlerin büyüleyici etkilerinden ailenin eğitime katkılarına değin, binlerce araştırma konusunun yer aldığı liste uzayıp gidiyor.

2020-2021 öğretim yılının özellikle 2021 kısmı, yani geçen yıl, öğretmenler ve okul müdürleri için benzeri görülmemiş zorluklarla dolu bir yıl olarak tarihteki yerini aldı.

Ülkemiz eğitiminin de dünyadaki diğer ülkelerde eğitimin başına gelenlerden farkı yoktu.

Pandeminin zirve yaptığı 2021’de, araştırmalar özellikle “sürekli tükenmişlik”, “zihinsel ve fiziksel sağlık” gibi milyonlarca eğitimciyi etkileyen zorlu bir yılın karmaşık bir portresini ortaya çıkardı.

2019 ile başlayan eski-yeni tartışmalar da hayatiyetini sürdürdü. Mesela;

“Kağıt, dijitali yener mi?” 

“Proje tabanlı öğrenme doğrudan öğretim kadar etkili midir?”

“İyi bir okulun ne olduğunu nasıl tanımlarsınız?”

Özellikle Chicago Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi’nden araştırmacılar, önyargı kalıplarını araştırmak için ödüllü yaklaşık 1.130 çocuk kitabında yapay zeka ile inceleme yaptılar.

Başka bir araştırmada, birçok ebeveynin okullarda sosyal ve duygusal öğrenmeyi desteklemekte neden isteksiz olduğunu ortaya koydu ve eğitimcilerin senaryoyu nasıl değiştirebilecekleri hakkında ipuçları verdi.

1-) Ebeveynlerin Sosyal Duygusal Öğrenme Hakkında Korktuğu Şeyler

Eğitim Araştırmaları – Fordham Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, ebeveynlerden sosyal ve duygusal öğrenme ile ilgili ifadeleri sıralamalarını istediğinde, hiçbir şey ortaya çıkmadı.

“Sosyal-duygusal öğrenme” terimi çok popüler değildi; ebeveynler çocuklarını bundan uzak tutmak istediler.

Ancak araştırmacılar basit bir cümle ekleyerek yeni bir cümle ürettiler ve buna “sosyal-duygusal ve akademik öğrenme” dediler ki, oldukça ilgi gördü. Kaynak 

2-) İyi Öğretmenlerin Yönetim Teknikleri

Eğitim Araştırmaları – Tecrübeli öğretmenlerin ellerinde sınıf yönetimi neredeyse görünmez bir sırdır: Gizli teknikler, perde arkasında sessizce iş başındadır, öğrenciler düzenli rutinlere girerler ve neredeyse sihir gibi zorlu akademik görevlerle uğraşırlar. Yeni araştırmaya göre bu bir tesadüf değil. Kaynak 

Okul ortamlarında patlamalar kaçınılmaz olsa da, uzman öğretmenler sınıflarını proaktif, ilişki kurma stratejileriyle beslerler ve bu stratejiler genellikle yanlış davranışları ortaya çıkmadan önce önler.

Ayrıca disipline, daha az deneyimli meslektaşlarına göre daha bütünsel yaklaşarak, yanlış davranışı, derslerin nasıl daha ilgi çekici olabileceği veya beklentileri ne kadar net bir şekilde ilettikleri konusunda daha geniş bir bağlamda tutarlı bir şekilde yeniden çerçevelerler.

Sınıf davranışının altında yatan dinamiklere odaklanmak uzman öğretmenlerin çoğu zaman doğru zamanlarda da başka yöne bakmaları anlamına gelir. Yeni öğretmenlerin yaygın bir hatası olan görgü kurallarının küçük bir ihlalinin tuzağına düşmek yerine, uzun oyunu oynamaya, yanlış davranışların kökenleri hakkında sorular sormaya, disiplin ile öğrenci özerkliği arasındaki arazide ustaca gezinmeye ve yüzleşmeyi tercih etmeye eğilimlidirler.

3-) Ön Testin Şaşırtıcı Gücü

Eğitim Araştırmaları – Öğrencilerden materyalle karşılaşmadan önce bir deneme testi yapmalarını istemek zaman kaybı gibi görünebilir; sonuçta onlarınki sadece tahminden ibarettir.

Ancak yeni araştırmalarön test olarak adlandırılan yaklaşımın aslında diğer tipik çalışma stratejilerinden daha etkili olduğu sonucuna varıyor. 

Şaşırtıcı bir şekilde, ön test, materyali öğrendikten sonra uygulama testleri yapmayı bile geride bıraktı; hem bilişsel bilimciler hem de eğitimciler tarafından onaylanan kanıtlanmış bir strateji durumuna geldi.

Araştırmada, materyali öğrenmeden önce uygulama testi yapan öğrenciler, daha geleneksel olarak çalışan akranlarından sonraki testte yüzde 49 daha iyi performans gösterirken, materyali çalıştıktan sonra uygulama testlerine giren öğrencilerden yüzde 27 daha iyi performans gösterdi.

Araştırma, öğrencilerin kavram yanılgılarını düzeltmek için sıkı bir çalışma yaptıklarında öğrenmenin daha kalıcı olduğunu ve yanlış olmanın doğru olmaya giden yolda önemli bir kilometre taşı olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor.

4-) Göçmen Öğrencilerle İlgili Eski Efsanelerle Yüzleşmeli

Eğitim Araştırmaları – Göçmen öğrenciler bazen eğitim sistemi için maliyetli bir gider olarak gösteriliyor, ancak yeni araştırmalar bu efsaneyi sistematik olarak yıkıyor.

2021 yılında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar Florida topluluklarındaki öğrenciler için 1,3 milyondan fazla akademik ve doğum kaydını analiz ettiler ve göçmen öğrencilerin varlığının aslında göçmen okul nüfusunun büyüklüğü arttıkça “ABD doğumlu öğrencilerin akademik başarıları üzerinde olumlu bir etkisi” olduğu sonucuna vardılar. Avantajlar özellikle düşük gelirli öğrenciler için güçlüydü.

Araştırmacılar, göçmenler başlangıçta “ek okul kaynakları gerektirebilecek asimilasyonda zorluklarla karşı karşıya kalırken”, sıkı çalışma ve dayanıklılık onların üstün olmalarını ve dolayısıyla “maruz kalan ABD doğumlu öğrencilerin tutum ve davranışlarını olumlu yönde etkileyebilir” sonucuna varmıştır.

Ancak öğretmen Larry Ferlazzo’ya göre, gelişmeler, sınıflarda İngilizce öğrenenlerin olmasının pedagojiyi geliştirmesinden ve öğretmenleri “ön bilgi, yapı iskelesi ve erişilebilirliği en üst düzeye çıkarmak gibi konuları” düşünmeye itmesi gerçeğinden kaynaklanıyor olabilir.

5-) İyi Bir Okulun Resmini Nasıl Çizersiniz?

Eğitim Araştırmaları – “İyi bir okul” un tanımını yeniden düşünmeye başlandı. Bilgi teknolojilerinin egemen olduğu günümüzde iyi okulun sadece akademik başarıya ulaştırma rolü yanında toplumsal etkileri de incelenmeye alındı.

Araştırma, Chicago devlet okullarına devam eden 150.000’den fazla dokuzuncu sınıf öğrencisini inceledi ve örneğin ilişki kurma, aidiyet duygusu ve dayanıklılık gibi öğrenmenin sosyal ve duygusal boyutlarını vurgulamanın lise mezuniyetini ve üniversiteye giriş oranlarını iyileştirdiği sonucuna vardı. Hem yüksek hem de düşük gelirli öğrenciler için, öncelikle test puanlarını iyileştirmeye odaklanan okulları geride bırakmak.

Baş araştırmacı C. Kirabo Jackson, “Sosyo-duygusal gelişimi destekleyen okulların çocuklar üzerinde gerçekten büyük bir olumlu etkisi var” dedi. “Ve bu etkiler, eğitim sisteminde pek başarılı olma eğiliminde olmayan savunmasız öğrenci nüfusu için özellikle büyüktür.”

Bulgular, öğrencilerin ilerlemesini ölçmeye yönelik bütünsel bir yaklaşımın önemini pekiştiriyor ve okulların ve öğretmenlerin öğrencileri ölçmesi zor şekillerde etkileyebileceğini ve ancak gelecekte iyi bir şekilde gerçekleşebileceğini hatırlatıyor.

6-) Öğretmek Öğrenmektir.

Eğitim Araştırmaları – Bir kavramı öğrenmenin en iyi yollarından biri, onu başka birine öğretmektir. Ama gerçekten bir öğretmenin yerine geçmeniz mi gerekiyor, yoksa sadece öğretme beklentisi mi işe yarıyor?

2021 yılında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar öğrencileri iki gruba ayırdı ve her birine Doppler etkisi hakkında bir bilimsel okuma pasajı verdi. Bir grup, metni bir sınava hazırlık olarak inceledi; diğeri bir gruba ise materyali başka bir öğrenciye öğretecekleri söylendi.

Araştırmacılar etkinliğin ikinci yarısını hiçbir zaman gerçekleştirmediler, öğrenciler pasajları okudular ama dersi asla öğretmediler. Tüm katılımcılar daha sonra Doppler etkisinin gerçek hatırlamaları ve okumadan daha derin sonuçlar çıkarma yetenekleri açısından test edildi.

Sonuç? 

Öğretmeye hazırlanan öğrenciler, hem öğrenme süresinde hem de derinliğinde akranlarından daha iyi performans gösterdiler, dersler bittikten bir hafta sonra olgusal hatırlamada yüzde 9 ve çıkarım yapma yeteneklerinde yüzde 24 daha yüksek puan aldılar.

Araştırma, öğrencilerden bir şeyler öğretmeye hazırlanmalarını istemenin veya onları “bunu başka birine öğretebilir miyim?” diye düşünmeye teşvik etmenin, onların öğrenme yörüngelerini önemli ölçüde değiştirebileceğini öne sürüyor.

7-) Çocuk Kitaplarında Rahatsız Edici Bir Önyargı

Eğitim Araştırmaları – Yeni bir araştırmaya göre, en popüler ve saygın çocuk kitaplarından bazıları (aralarında Caldecott ve Newbery onurları) Siyah, Asyalı ve Hispanik karakterleri ısrarla daha açık tenle tasvir ediyor.

Araştırmacılar, yapay zeka kullanarak, geçen yüzyılda yazılmış 1.130 çocuk kitabını taradı ve iki farklı çocuk kitabı setini karşılaştırdı. Yazılım cilt tonu, ırk, yaş ve cinsiyetle ilgili verileri analiz etti.

Bulgular arasında: Zamanla daha koyu ten rengine sahip daha fazla karakter ortaya çıkmaya başlarken, en popüler kitaplar – en sık kütüphanelerden alınanlar ve sınıf kitaplıklarında sıralananlar – renkli insanları daha açık ten tonlarında tasvir etmeye devam ediyor.

Araştırmacılar, kültürel temsillerin değerlerimizin bir yansıması olduğu sonucuna varıyor: “Bu nedenle temsildeki eşitsizlik, değer eşitsizliğinin açık bir ifadesidir.”

😎 Hiç Bitmeyen tartışma: “Kâğıda Karşı Dijital” Savaşı

Eğitim Araştırmaları – Argüman şu şekildedir: Dijital ekranlar okumayı soğuk ve kişisel olmayan bir göreve dönüştürür; bilgi toplamak için iyidirler ve daha fazlası değil. Bu arada “gerçek” kitaplar, onları samimi, büyüleyici ve yeri doldurulamaz kılan bir ağırlığa ve “dokunsallığa” sahiptir.

Ancak araştırmacılar, kâğıt üzerinde okumanın üstünlüğüne dair genellikle zayıf veya belirsiz kanıtlar buldular. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, dijital araçların çoğu kaldırıldığında kâğıt kitapların e-kitaplardan daha iyi anlaşılmasını sağladığı sonucuna varırken, etki boyutları küçüktü.

Nostalji, her yeni teknolojinin sonunda yüzleşmesi gereken bir güçtür. Kalem ve kağıtla yazmanın, öğrenmeyi derin bir şekilde kodladığına dair birçok kanıt var. Ancak yeni dijital kitap formatları, okuyucuların metne açıklama eklemesine, kelimeleri aramasına, gömülü soruları yanıtlamasına ve düşüncelerini diğer okuyucuyla paylaşmasına olanak tanıyan güçlü araçlarla önceden yüklenmiş olarak gelir.

Kabul etmeye hazır olmayabiliriz, ancak bunlar tam olarak daha derin katılım sağlayan, kavrayışı geliştiren ve okuduklarımızla ilgili kalıcı bir hatıra bırakan faaliyetlerdir. E-okumanın geleceği, karşı çıkanlara rağmen umut verici olmaya devam ediyor.

9-) Yeni Araştırma: Proje Tabanlı Öğrenme Güçlü Bir Öğrenme Yöntemi 

Eğitim Araştırmaları – Bugün birçok sınıf, 100 yıl önce olduğu gibi, öğrencilerin el becerilerini geliştirip fabrikada çalışmaya hazırlanışları gibi görünüyor.

Ancak dünya değişti: Modern kariyerler, örneğin işbirliği, gelişmiş problem çözme ve yaratıcılık gibi daha karmaşık beceriler gerektiriyor ve öğrencilere bu yeterlilikleri geliştirmeleri için nadiren zaman ve alan veren sınıflarda bunları öğretmek zor olabilir.

Proje tabanlı öğrenme, ideal bir çözüm gibi görünebilir. Ancak eleştirmenler, proje tabanlı öğrenmenin yeni öğrencilere çok fazla sorumluluk yüklediğini, doğrudan öğretimin etkinliği hakkındaki kanıtları göz ardı ettiğini ve nihayetinde konunun akıcılığını baltaladığını söylüyor. Savunucuları, öğrenci merkezli öğrenme ve doğrudan öğretimin sınıflarda bir arada var olabileceğine ve olması gerektiğine karşı çıkıyor.

10-) Öğretmenler İçin Çalkantılı Bir Yılı Yaşamanın zorluğu 

Eğitim Araştırmaları – Bir yıllık araştırmaya göre, Covid-19 salgını 2021’de eğitimcilerin hayatlarına uzun bir gölge düşürdü. Ortalama bir öğretmenin iş yükü, geçen baharda birdenbire arttı

Sonbaharda, bir RAND araştırması, öğretmenlerin çalışma alışkanlıklarında şaşırtıcı bir değişim kaydetti:

Öğretmenlerin yüzde 24’ü, pandemi öncesindeki yüzde 5’e kıyasla, haftada 56 saat veya daha fazla çalıştıklarını bildirdi.

Aşı, pandemiye karşı önemli bir çare olarak görüldü. New York’ta ilk aşı uygulandıktan dört ay sonra Nisan 2021’de yapılan bir ankette, öğretmenlerin yüzde 92’si işlerinin pandemi öncesine göre daha stresli olduğunu söyledi; bu oran daha önceki bir ankette yüzde 81’di.

Araştırmaya yakından bakıldığında, okul sisteminin beklentileri ayarlamadaki başarısızlığının yıkıcı olduğu ortaya çıkarıyor.

Teknolojik çözümlere yönelik yeni ve sürekli artan talepler, öğretmenleri bıçak sırtında yürütüyor. Birkaç önemli 2021 çalışmasında araştırmacılar, öğretmenlerin “doğru didaktik kullanımı için gerekli kaynaklar ve ekipman” olmadan yeni teknolojiyi benimsemeye zorlandıkları sonucuna vardılar.

Sonuç olarak, dersleri çevrimiçi kullanıma uyarlamak için haftada 20 saatten fazla zaman harcıyorlardı; üstelik iş ve ev yaşamları arasındaki sınırlarda eşi görülmemiş bir erozyon yaşıyorlardı. Bu da sürdürülmesi zor bir açık zihniyete yol açtı.

Değişim zor olacak; sistemde var olan patolojilerin çoğu artık pandemiden önce geliyor. Ancak, çalışmayı dinlenmeden ayıran katı okul politikaları oluşturmak, uygun destekler olmadan yeni teknik araçların benimsenmesini ortadan kaldırmak, öğretmen refahını ölçmek için düzenli olarak anketler dağıtmak ve her şeyden önce, ortaya çıkan sorunları belirlemek ve bunlarla yüzleşmek için eğitimcileri dinlemek iyi bir yer olabilir.

Kaynak: Bu makale http://www.edutopia.org sitesinde yayınlanan makaleden faydalanılarak yazılmıştır.

Yazar-Sergen Sazak/ Araştırmacı /www.yeniegitimdergisi.com

Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et