Ayfer Tunç Kimdir – Hikâyecilikte Bir Üslup Ustasını Tanıyor musunuz?

Ayfer Tunç Kimdir – Sayın okur, Türk edebiyatının nadide yazarlarını ve hem Türk hem dünya literatürüne geçmiş muhteşem eserleri öğrenmeye ve tanımaya devam ediyoruz.

Bu hafta sizlerle kendine has üslubuyla ve öykücülüğüyle Türk edebiyatında hatırı sayılır bir yer edinmiş, eserleri dünya çapında tanınan ve birçok dile çevrilen ödüllü yazar Ayfer Tunç’un hayatı hakkında bilgi edinip bazı eserlerine yakından bakacağız. Keyifli okumalar…

Ayfer Tunç Kimdir?

Ayfer Tunç 1964 yılında Adapazarı’nda doğdu.

İlkokul ve ortaokulu burada bitirdi.

Daha sonra Erenköy Kız Lisesi’nde okudu.

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler bölümünden mezun oldu. Edebiyatla ilk teması üniversite yıllarında oldu.

1983 yılından itibaren çeşitli edebiyat dergilerinde yazılar yazmaya başladı.

1989 yılında gazeteciliğe başladı.

1990’lı yıllardan itibaren sinema filmi ve dizi film senaryoları yazdı.

Senaryo metinlerinde “Yıldız Tunç” müstear ismini kullandı. Yıldız Tunç imzasıyla, 2003 yılından itibaren “Havada Bulut”, “Sessiz Fırtına”, “72. Koğuş”, “Ağır Roman”, “Paramparça”, “Leke”, “Bir Zamanlar Çukurova” gibi birçok dizinin senaryosuna imzasını attı.

1999-2004 yılları arasında Yapı Kredi Yayınlarında yayın yönetmenliği yaptı.

İstanbul radyosuna radyo tiyatroları yazdı.

Bir dönem Galatasaray Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Ünlü isimlerle söyleşiler yaptı.

Roman, hikâye, senaryo, araştırma ve otobiyografi türlerinde eserler verdi. Edebi yaşamına sirayet eden isimler Yaşar Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Leyla Erbil, Tomris Uyar, Kafka, Dostoyevski, Çehov, Tolstoy, Albert Camus gibi ün salmış yazarlardır.

Görüldüğü gibi, pusulasını sadece Türk edebiyatıyla sınırlamamış, dünya literatüründen de ilham almıştır. Kendisi, en çok Leyla Erbil, Oğuz Atay ve özellikle Ahmet Hamdi Tanpınar’dan etkilendiğini belirtmektedir.

Başlıca Eserleri

Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek-70’li Yıllarda Hayatımız (2001) adlı eseri, 2003 yılında yedi Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen “Uluslararası Balkanika Ödülü” nü kazandı ve altı Balkan diline çevrilmesine karar verildi. Tunç, bu ödülü alan ilk Türk ve kadın yazar olmuştur. Bu kitap, alt başlığından da anlaşılacağı gibi, 70’lerin Türkiye’sinin bir portresini çiziyor. Bunu yaparken kendi anılarından yararlanıyor. Dolayısıyla otobiyografik bir yanı da vardır.

İlk romanı, üçlemenin de ilk kitabı olan Kapak Kızı (1992) Ankara-İstanbul güzergâhında giden trende geçmektedir.

Ersin, Selda ve Bünyamin romanın ana karakterleridir. Tren saatlerce yolda kalır, biri ölür, orada bulunmayan Şebnem’in çıplak fotoğrafları bir dergiye kapak olur. Şebnem’in fotoğraflarıyla karakterler kendileri ve birbirleriyle mental olarak yüzleşir ve yargılar havada uçuşur. Aile, aşk, kıskançlık, yaşam, güzellik, ahlak kavramları ince bir üslupla işlenir. Okurun kafasında ise kim daha çıplak sorusu belirir.

Osman adlı romanı üçlemenin ikinci romanıdır.

Ana karakter ekseninde lüksün içinde yok olan bir kültürü, bir sınıfı anlatır. Üstelik bu sınıf, yok olduğunun farkına varamayacak kadar kördür. Osman, her şeye sahip olmak ister fakat her gün hem servetini hem benliğini tüketir. “Bugün ayın kaçı, günlerden ne, berbat pansiyonların berbat odalarında çile doldurduğum kaçıncı gün, bilmiyorum. Zaman bir yerde koptu gitti, geceyle gündüzü ayırt etmem bile zaman alıyor artık, zaten bir önemi de yok. Beş parasızım, perişan haldeyim. Yarın ne yapacağım, nasıl sürecek bu yaşam, bilmiyorum. Allah’ım ben bu hale nasıl geldim? Düştüğüm bu halin sorumlusu kim?”

Yeşil Peri Gecesi adlı romanı (2010) üçlemenin son kitabıdır.

Kitabın adı, sıvı kıvamında ağızdan tüketilen, öldürücü ve tehlikeli bir uyuşturucudur. Olay örgüsü, ana karakterin çocukluk yıllarında yaşadığı olumsuzlukları, sonrasında çektiği acıyı, giderek kötüleşen hayatını ve kişiliğini, öç almasını kapsar. Geçmişe geri dönüşlerle okur, ana karakterin acılarına ortak olur. Aynı zamanda toplumun ve bireyin ruh dünyasından izler bulunur. Dolayısıyla Türkiye’yi ve Türk insanını da anlatır.

Aziz Bey Hadisesi adlı öyküsü (1996) tek bir karaktere odaklanır.

Aziz adlı karakterin aşk acısı, yalnızlığı, memleket özlemi, çocukluk travmaları, anne ve babasının ölümü, başarısız evliliği ve musikiyle olan yakından ilişkisi; arkadaşı Zeki’nin onu meyhanesinden atana kadarki zaman dilimine kadar ilerler. Öyküye hüzün hâkimdir. “Güneşten ağır ağır gölgeye geçilir gibi, pek de anlamadan akşam olur gibi, ışıklı, neşeli bir yüzden kederlere geçti Aziz bey. Kederli bir mazisi oldu. Burnu havada, başı dikti hep. Başka türlü yaşamayı beceremediyse de, o gece, Haliç’in kirli sularına bakarken anladı ki hep öyle, burnu dik yaşadığını sanmış. Oysa şiddetle yanılmış. Ve yine anladı ki hayatı tümüyle bir yanılgıymış.”

Yazarın diğer eserleri:

Dünya Ağrısı (Roman, 2014),

Suzan Defter (Öykü, 2012),

Evvelotel Saklı (Öykü, 1989),

Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura (Roman, 2018),

Mağara Arkadaşları (Öykü, 2006)

Ayfer Tunç kimdir konulu yazımı Aziz Bey Hadisesinden bir pasajla bitirmek istiyorum:

Etle tırnağı ayırırcasına acı veren o gidiş olmasaydı, bu aşk, aşk olmayacaktı aslında. Aziz Bey mecnuna döndü, daha çok gençti. Bundan daha büyük bir acı olamayacağını, sokaklarda Maryam’ı adını sayıklarken ölüp gideceğini sanıyordu. Ama bilmiyordu ki vücudun ruha ihanet etmediği anlar pek azdı. Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh, başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.”

***

Yazar – Elif Tümer /Yeni Eğitim Dergisi/ Türkçe-Edebiyat sayfa Editörü/www.yeniegitimdergisi.com

Bir Cevap YazınCevabı iptal et